Salı, Ocak 15, 2008

Falımsı

"İnsanlar hayatlarının kurtulmasını istemiyorlar. Hiç kimse sorunlarının çözülmesini istemiyor. Dramlarının, gözyaşartıcı tesadüflerinin, önemsiz meselelerinin. Hikayelerinin çözümlenmesini, pisliklerinin temizlenmesini istemiyorlar. Çünkü geriye ne kalacağını biliyorlar: Büyük ve Korkunç bir Bilinmeyen."

Bu satırları yaklaşık bir hafta önce yazdım. O zaman yazma nedenim farklıydı, bir taşlamaydı bu yazı. İnsanların önemsiz meseleleri neden kafalarına taktıklarını açıklıyordu bu bana kendimce. En azından o an bana öyle gelmişti.

Sorun şu ki, doğru şekilde yazılmış herhangi bir yazınsal; Şiir değil, Düzyazı olsa bile farklı noktalardan başka anlamlar çıkarabilirsiniz.

Yıllardır bu tür yazılar yazmaya çalıştım. Yıllardır bu tür yazıların nasıl yazılabileceğini bulmaya, onları analiz etmeye çalıştıktan sonra işin sadece çok basit bir gerçekle çözümlenebileceğini anlamak beni yıktı diyebilirim.

"Eğer birşey gerçekten iyi yazmak istiyorsan, onun içinde olacaksın."

Bunu bir kişisel prensip olarak alabilirdim. Ama o zaman aşkla ilgili hiç birşey yazmamam gerekirdi.Zira bu aralar bu konuda hiç birşeyin içinde değilim. Ama bunu beceremem ben, hayal kurmak varken neden?

Hem Chuck Palahniuk ne kadar güzel demiş kitabında:

"Hiç birşey hayallerindeki kadar mükemmel değildir." diye...

Aşkı da bir ateşe benzetebilirsiniz bazen. Sıcaktır, insanı yakar. İki seçeneğiniz vardır o an içinde: Ya ona uzaktan bakmak, ya da onun içinde yanmak.Bu güne kadar yapabildiğim herşey bakmaktan ibaretti. Şimdi de öyle, bu gece birşeyin değiştiğini zannedenler yanılabilirler, çünkü ateşe atladığımı benden duyamayacaksınız kolay kolay.

Peki bu yazıyı bana yazdıran şey ne?

Aslında bu soruyu sormadan önce size bir soru sormamda yarar var diye düşünüyorum. Neden bilmiyorum ama bugün yaptığımız şeyden sonra bu soru kafama takıldı kaldı:

"Geleceğinizi bilmek, ona hazır olduğunuz anlamına gelir mi?"

Bununun gibi bir soruyu, çocukluk "korku kuşağı ara evresi" döneminde okumuştum. Hani UFOların ödümüzü koparttığı, birilerinin gerçekten sırf zevk için, sizi gelip yatağınızda parçalamak isteyeceği gerçeğine inanırken, geceleri uyanmanızla beraber ışığı açacak cesareti bulamadığınız dönemler vardır ya çocukluğunuzda, onlardan bahsediyorum.

O dönemlerde hep arkamda birisi beni izliyormuş gibi gelirdi bana. İnsanın gölgesini hissetmesi gibi birşey bu, arkanızda hiç birşey yok ama siz birşey hissediyorsunuz. Bu olsa olsa gölgeniz olabilir ya da Elm Sokağı Kabusundaki Freedy.(şaka.)

O dönemlerde benim bir merakım da Gelecekle ilgiliydi. Geleceğimi bilmek konusunda felaket bir merakım vardı. Özellikle çocuklarda bu çok olur mu bilmiyorum ama her an sizin Freedy ya da Hayaletler tarafından öldürüleceğinize inandığınız bir dönemde geleceği bilmek gerçekten çok önemli bir bilgi kaynağı olabilirdi mesela."Bu gece Annenlerin yanında yat." gibi birşey çok iş görebilir. Sanki Annem Freedy'i başından savabilecek bir süperkahramanmış gibi.

Ama Annem kesinlikle kanatları kırpılmış bir Süper Kahraman. Ben buna inanıyorum. Kesinlikle öyle olması gerek.

Konuyu dağıtıyorum işte, bunu yapmamam gerek. Neyse, Soruyu Nostradamus gibi o zamanlar Usta gördüğüm bir Kahin'in kitabını okurken son cümleydi bu. Geleceği bilmek gerçekten hayatları kurtarabileceğinizi garanti edebilir mi size gibi bir sonlandırması vardı. Ben size genelleme yaparak yazdım. O zaman bile beni etkilemişti bu yazı çünkü.Bir kez daha olacak olanı engelleyemeyeceğimin gerçeğini de ortaya koyan oldukça kaderci bir soruydu bu. Kader'e inanıp inanmadığınızı sormayacağım ama burda size.Bu konudaki karar sizin kişisel görüşünüzdür, beni ve bu yazıyı alakadar etmez, Netherspire'yi hiç etmez.( ve Evet, o yaşta o kitabı okuyacak çocuk kafasının nasıl bir ayarda olduğunu da bu arada düşünebilirsiniz.)

Daha sonra 1999'da Mavi Eşarplı(başka birşey de olabilir) Deccal gelmediği için Nostradamus'a küstüm, ama o da bana 17 Ağustos gibi bir felaketi verdi. Gerçi beni pek etkilemedi ama çok insan öldü. Bunu Allahın kerameti olarak da görebilirsiniz ama insanları öldüren ne Ulak'ın Sözüydü ne de Allah'ın adaletiydi. Onları öldüren insanların ta kendisiydi.

Bugün bunu benim aklıma getiren, anıları tazeleyen havayı nereden kaptığım bu yazının ana konusu.

En Yakın Arkadaşım(Emre) ve Bilinçaltımla(Berkadam) beraber Tarot falı baktırdık. Aslında onlarla gitmem bile kendi içinde güzel bir duyguydu. Çünkü bazen anlatmam gereken şeyleri kafamın içinde o kadar kısa sürede o kadar çok döndürmüş oluyorum ki, bir daha başkaları için anlatmak çok zor geliyor bana. Çünkü düşüncelerimin üstüne her zaman yeni birşeyler ekleyebiliyorum. Bir fotoğraf gibi düşünün bir anı hapsetmiş bir fikir, ama o fikir benim içinde her saniyede eskiyor, yıpranıyor ve bozuluyor. O yüzden yazı yazarken bile zamanın durmasını o kadar fazla isterim ki, olmayacağını bilmek bende hüzün yaratıyor hep.İmkansızı istemek de böyle birşey çünkü. Hep bir imkansızlık, hep bir hayal kırıklığı.

Önce Berk'le konuştu Falcı. Berk heyecandan birkaç komiklik yaşattı bize. Berke biraz "overload" olacak şeylerden bahsetti. Ama beni Korkutan gerçek de şuydu ki: Bilinçaltım olmasını birbirimize benzememizden ve anlamamızdan çıkarttığımız arkadaşlığımız döneminde onu bana anlatan başka birisine bu kadar katılamam ben. Berk belki bunu şimdi okurken "VAY ŞEREFSİZ! GENK!!!11" falan diyecek, ama öyle biraz Berk. Sende biliyorsun :)

Sıra sonra tabi ki bendeydi. Bende heyecanlıydım, neden bilmiyorum. Bana beni anlattı. Hani insanların çözemediği ve zor insan olarak gördüğü beni, bana anlattı. Gene korkutucu olarak Kadına katılmadan edemiyorum, bunu farkediyorsun sonradan ister istemez.

Kendini bir başkasından dinlemek, emin olmadığın bazı şeylerin gözlerinin içine baka baka, seni hiç bilmediğini düşündüğün birisi tarafından söylendiği zaman insan bir garip oluyor. Düşündüğün şeylerle söylediği şeyler birbirini tutuyorsa o zaman garip bir duyguya kapılıyorsun, bir şekilde kendini doğrulamış oluyorsun çünkü. Doğru neyse kafanda o gerçekten yerine oturmaya başlıyor ve bunu sana sadece konuşarak yapan birisi olduğunda gerçekten merak ediyorsun: Nasıl oluyor?

Hiçbir fikrim yok. Olmasını da istemiyorum.Açıkçası bir daha falla işim olmasın çok isterim. Ama açık kapı bırakmadan da edemiyorum ve bu satırları yazarken de kendimden utanıyorum.

Ayrıca bir yerde Fal/Burç gibi şeylere inananların IQ'larının düşük olduğunu belirten birşeyler okuduğuma da yemin edebilirim. Ama ne olursa olsun ben artık bir şekilde bu konuda çekimser kalmayı tercih etmek istiyorum ve bunu yazarken de kendimden utanıyorum.(fak!)

Sonra duymak istediğim, kafamda uzun süredir bir hastalık gibi yayılan bir şüpheyi de doğruladı. Bütün bunları ben daha birşey demeden yapması ise oldukça ürkütücü. Yani Freedy karşıma çıksa şu halimle onu döverim, ama bu "işte" korkuyorum ben arkadaş, Kadın herşeyi biliyor. Ama neyse ki, 'İpin ucu daha kaçmamış' daha elime bu işi düzeltmek için fırsat geçecekmiş.İnsan gülümsemeye başlıyor o anda Kadına. Hem şaşırdığı, hem de o şaşkınlıkla kadının her dediğini aklında rasgele bir yerlere koyup, "aha da işte budur, budur!" dediği için.

Bir de umut faktörü var. O kötü birşey işte. İnsan umutlanıyor. Kadın yalan söylesin, söylemesin o olasılık insanın içini kemiriyor: Şüphe.Ya yalansa, ya öyleyse, ya böyleyse diye diye, kendi içinde bir boşluk oluşuyor ve seni rahatsız etmeye başlıyor.Ayrıca insan oradan çıktığı anda Dünya'nın başka bir yer olduğunu, Kadının dediği herşeyin hemen gerçekleşeceğini düşünüyor, sabrını kaybediyor, aptallaşıyor.(Hey belki Ambole durumu uzun vadede IQ düşüklüğü yapıyordur!)

Sonrasında düşünmeye başlıyorsun: Kadın sana sen ona birşey demeden bütün dertlerini anlattı, nasıl çözüleceğini söyledi. Hepsinin gerçek olduğunu varsayarsak gerçekten korkunç bir gerçek bu. Çünkü önümüzdeki dönemin özetini aldın sayılabilir. Hiç birşey şaşırtıcı olmayacak demek mi bu?

Sonrasındaysa en üstte yazdığım satırların değeri bir başka açıdan ortaya çıkıyor. Çünkü ben kendime bu soruyu sordum Kahvebahane'de: Sana mutlu bir gelecek vaad etti bu Kadın ve sen şimdi neden mutsuzsun? Neden Rahasızsın?

Ve cevabını verirken de içimden bir ses gene aynı şey diyor bana yazdıklarımla:

"İnsanlar hayatlarının kurtulmasını istemiyorlar. Hiç kimse sorunlarının çözülmesini istemiyor. Dramlarının, gözyaşartıcı tesadüflerinin, önemsiz meselelerinin. Hikayelerinin çözümlenmesini, pisliklerinin temizlenmesini istemiyorlar. Çünkü geriye ne kalacağını biliyorlar: Büyük ve Korkunç bir Bilinmeyen."

Muhtemelen bu yazıyı buraya kadar okumadan sıkılacaksınız. Başından sonuna kadar okursanız teşekkür ediyorum <3

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa